Şehrin derdinden şehrin insanı anlar
Şehir idarecileri yıllardır şehrin tanıtımına yönelik, şehre özgün, şehre artı değer katacak eserleri hazırlamayı veya hazırlatmayı pek düşünmediler. Pek çok idarecinin böyle bir derdi dahi olmadı.
Marka şehir iddiası ile yola çıkanlar oldu ortaya ama yapılan çalışmalarda şehirden çok şahıslar ön planda oldu hep. Arada bir-iki güzel ve özgün eser üretildi ama bunlar da şehir adına çok yetersiz kaldı.
Bir-iki güzel çalışmanın haricinde kalanlar ise daha çok şehre dair bir derdi olmayan insanlarca yapılan, tamamen para kazanmaya yönelik özensiz ve bayağı çalışmalar oldu.
Gelinen noktada; şehir dışından gelen misafire sunulacak, misafirin satın alabileceği, şehrimiz adına gururla ortaya koyabileceğimiz bir tane çalışmamız bile üzgünüz ki yok.
TANITIM, ŞEHRE SEVDALI OLMAYI GEREKTİRİR
Kamunun bu eksiğini şehir sevdalısı arkadaşlar ellerinden geldiğince gidermeye çalıştı, tabi ki onların da maddi ve teknik açıdan imkânları kısıtlı, haklı olarak şehrin idarecilerinden destek talepleri oldu.
Şehrin idarecileri kendileri pek bir şey yapmadığı gibi şehir sevdalısı arkadaşların yaptıklarını ve yapmayı planladıklarını da görmezden geldiler ve hatta kendilerine randevu dahi vermediler.
Büyük lütuf şeklinde verilen randevularda da şehir sevdalısı arkadaşların destek taleplerine öldük-bittik edebiyatı yapıldı ve sürekli kaynak olmadığı vurgulandı.
KAYNAK FAZLASIYLA VAR…
Peki, kaynak gerçekten yok mu? Bence var ve de fazlasıyla… Eğer tanıtım adına şehrin idarecilerince “ben yaptım oldu” mantığıyla yapılan, şehre hiçbir katkısı olmayan saçma sapan çalışmalar yapılmazsa ortaya büyük bir kaynak çıkar.
Şehri pavyon görüntüsüne sokan laleli direkler, Ulubey’e hiçbir katkısı olmayan ve 1 yıl geçmeden unutulan “ters ev”, şehrin idarecilerinin fotoğraf albümü olmaktan öteye gidemeyen ve hiç de okunmayan kurum dergileri, şehir dışından bir ajansa para kazandırmaya yönelik, güncelliğini yitirmiş fotoğrafların ısıtılıp ısıtılıp yeniden kullanıldığı pespaye çalışmalar…
ŞEHRİN DERDİNDEN ŞEHRİN İNSANI ANLAR
İnsanın kendi memleketinde kıymeti bilinmez denir ya, bu durum bizim memleketimizde de aynen geçerliğini koruyor. Şehir dışından gelenler; kalitesiz, kalibresiz, kapasitesiz ve de karaktersiz de olsa daima el üstünde tutuldu ve tutuluyor.
Şehir adına didinen ve bir şeyler ortaya koymaya çalışan şehir insanının emekleri göz ardı edilirken elin oğlu gelip yalakalıkla, siyasi iltimasla yirmi sene bu şehrin imkânlarını sömürebildi.
Yirmi yılın sonunda şehrin imkânlarını sömüren bu şahıs şehre ne kazandırdı diye sorduğumuzda; kocaman bir hiç cevabını aldık ve almaya da devam edeceğiz.
ŞEHİR SEVDALILARININ ÖNÜ AÇILMALI
Şehir sevdalıları dediğimizde sizin de; Mehmet Keyvan, Mustafa Oğuz, Süleyman Dilsiz, Ömer Aşçı, Salih Erkek, Fevzi Ünlü, Alp Arslan Dur ve Cengiz Doğan gibi isimleri saydığınızı duyar gibiyim.
Bu arkadaşlar, yıllardır birçok güzel çalışmaya imza attı ve bu çalışmaları da kendi maddi imkânları ile yaptılar ve yapmaya da devam ediyorlar. Verilecek maddi ve teknik destek, arkadaşların önünü daha da açacak, özgün eser sayısını artıracaktır.
DAHA GİDECEK YOLUMUZ VAR
Şehri daha fazla insana tanıtma ve marka şehir yapabilme adına yapılacak çok iş var. Benim aklıma gelen önemli çalışmalarsa şunlar:
– Ciddi bir marka şehir organizasyonu,
– Profesyonel ve gönüllü tanıtım ekibinin kurulması,
– Uşak Kültür Envanteri,
– Profesyonel internet sitesi ve sosyal medya sayfaları,
– Uşak Ansiklopedisi,
– Uşak Kültür Turizm Haritası,
– Kültür Turları ve organizasyon firmaları ile sıkı temas
– Tarhana Festivali
– …
HEP BİRLİKTE, İYİYE VE GÜZELE…
Yukarıda saydığımız ve ekleyebileceğimiz diğer çalışmalar çok da büyük maliyetler tutmuyor. Saçma sapan yapılan üç-beş çalışmanın iptal edilmesi ve ayrılan bütçenin bu işlere kanalize edilmesi fazlasıyla yeterli.
Tabi ki bunun için de şehri pek de tanımayan idarecilerin “ben yaptım oldu” mantığından kurtulup profesyonel ve şehir sevdalısı insanlarla birlikte çalışması gerekiyor.