“İyi yetişmiş insanlar olarak; gaye ve vasıta ayrımını çok iyi yapmalıyız. Vakıf insanlar olmalıyız. Yük olmamalı, yük almalıyız. Sorunun değil, çözümün parçası olmalıyız.” diye buyurmuş büyüklerimiz.
İnsanlara faydalı olma noktasında; mevki ve makamları vasıta görebilmek büyük erdem olarak görülmüş, mevki ve makam için insanlıktan çıkmak da yerilip kötülenmiştir.
Şanlı tarihimizi kısaca vakıf medeniyeti olarak tarif eden büyüklerimiz, bu medeniyet geleneğinin devamı için bizlerin de vakıf insanı olmamızı öğütlemişler.
Yaşadığımız şehre ve şehrin insanına yük olmak büyük bir zillet olarak görülürken bilakis şehrin ve şehirde yaşayan insanların yüklerinin alınması övülmüştür.
Ve yine büyüklerimiz bizlere; sorunun, gruplar arasındaki kavganın değil, çözümün, birlik ve beraberlik içinde çalışmanın parçası olmamızı salık buyurmuşlar…
YAPTIĞIMIZ SEÇİM KARAKTERİMİZİ GÖSTERİYOR
Gaye ve vasıta, yeni tabirle amaç ve araç. Yaptığımız seçime göre hayatımız şekilleniyor ve anlam kazanıyor. Birisine göre konumumuz hem hak hem de halk katında rağbet görürken diğerine göre de büyük günah ve zulüm sebebi olabiliyor.
Marifet; mevki ve makamın geçici, emanet olduğunu görme ve bu geçici süre içinde de mümkün olduğunca en fazla düzeyde insanlara faydalı olabilme, baki kalan kubbede hoş bir sada bırakabilme.
Kimseye muhtaç olmadan geçimini sağlamak ve ihtiyaç sahibi insanlara yardımcı olabilmek için para kazanmayı vasıta görmek büyük faziletken, amaç görüp bu yolda herşeyi mübah saymak da ahlaki zayıflığa yorulmuş ve ağır bir şekilde yerilmiştir.
NEYE İHTİYAÇ VARSA ONA ODAKLANMALIYIZ
Bir şeyi vakfetmek, mülkiyetini Allah’a kullanımını insanlara devretmek, vakıf insanı olmak da insanların maddi manevi hizmetlerinde ömür tüketmektir.
Daha geniş bir açıdan baktığımızda da; yaşadığı bölge için, bölgede yaşayanlar için yapılması gereken ne ise onu yapmaya kendini adayanlara vakıf insanı diyebiliriz.
Vakıf insanı olabilmekte en büyük şart da bir değer, hizmet, eser üretebilmektir, yoksa belli bir gayesi olmayan, boş vakti doldurma faaliyeti vakıf çalışması değildir.
YÜK OLMAMALI, YÜK ALMALIYIZ
“Tasavvuf yâr olup bâr olmamaktır, Gül-i gülzâr olup hâr olmamaktır” buyurmuş Ömer Rûşenî Dede: Tasavvuf insanlara yük olmak değil dost olmaktır. Gül bahçesinin dikeni olmak değil gülü olmaktır.
Tasavvufi gelenekte olduğu gibi insani ilişkilerde de durum pek farklı değildir; maddi manevi yönden yük olmak yerine yük almak, zorlaştıran değil kolaylaştıran olabilmektir erdemli olan.
Toplumun yükünü almak, insanların hayatını kolaylaştırmak için görevlendirilen insanlar, bazen farkında olmadan bizzat kendileri topluma yük olabilmektedirler.
SORUNUN DEĞİL ÇÖZÜMÜN PARÇASI OLABİLMEK
Ve yine bir başka erdem de sorunun değil çözümün parçası olabilmek, çözüm odaklı olabilmek. Sıkıntıyı daha fazla büyütüp yeni sıkıntıların kaynağı olmak yerine sorunu küçükken çözebilmek.
Çoğu kez görürüz; bir kurumda veya organizasyonda iki kişi arasında kavga vardır, yönetici kavgayı çözüp barışı sağlamak yerine kavgaya taraf olur ve kavganın daha da büyümesine sebep olur.
Sağlam bir çözüm bulabilmek, sorunun iyi bir analizle tespitine bağlıdır. Doğru tespit edilemeyen sorunlara üretilen öneriler de sorunu çözmeyecek bilakis daha da büyütecektir.
HAYAT SENİN ONA VERDİĞİNİ KAT KAT VERECEKTİR
Sorunun değil çözümün parçası olabilmek erdemini sadece yöneticilerden beklemek de yanlış olur. Sen önce kendi evinin önünü süpür, daha sonra şehrin kirli olmasından şikayetçi ol.
Bazı insanlar da vardır sürekli şikayet modundadır ve hayatları böyle sürer gider. Saatlerce şikayet üzere konuşur ama çözüme yönelik en ufak bir kafa yormuşluğu yoktur.
Konfüçyus, ‘Karanlıktan şikayet edeceğine bir mum yak’ demiştir. Önce sen değiş, önce sen iyi ol, sonra hayat senin ona verdiğini kat kat fazlasıyla verecektir.
ŞEHRİN YÜKÜNÜ ALABİLEN VAKIF İNSANLAR
Yukarıda saydığımız maddeleri şehre hizmet noktasında irdelediğimizde; şehir idarecisinden şehir sakinine kadar hepimize büyük sorumluluk ve görevler düşüyor.
Kendi yaptığımız şahsi basit işlerde sağladığımız başarı veya başarısızlık bile yaşadığımız şehre mâl edilmekte ve şehrimiz bizim kazandırdığımız başarı veya başarısızlıkla anılmakta.
Şehirde yaşayan her insanın şehre yönelik yapabileceği birşeyler mutlaka var, en kötü durumda şehre kazandırılmış bir uygulamaya zarar verip işlevsiz hale getirmeyi engellemek bile büyük erdem.
Şehre yük olan insanlar değil bilakis şehrin yükünü alan, ufak da olsa şehrin bir derdine derman olabilen vakıf insanlar olabilmek önemli olan…